*ARKADAŞLAR PAYLAŞMAK İSTEDİM OKUYUN LÜTFEN*
Hey gidi günler hey. Dimi .? Yazılanların bir çoğunu , bizzat yaşamayanlarımız bilemezler. O günler: İnsanlık, vatandaşlık, hemşerilik, sülale bağlarının kopmadığı zamanlardı. Bu gün aile bağlarından bile bahsetmek zor. Sevgi , saygı ve aile bağlarından yoksun milletleri özenerek örnek aldığımız müddetçe daha çok özlemini çekeriz. Empatiyi, şapkamızı önümüze koymayı unuttuk mu ne....? Dostça, sağlıklı kalın.
> Biz mi istedik yoksa hak mı ettik ?
>
> Benim çocukluğumda annelerimiz çalışmazdı.
> Okuldan eve geldiğimde boynumdaki anahtarla kapıyı hiç
> açmadım.
> Hatta babanım bile anahtarı yoktu. Annem evimizin bir
> parçası gibiydi,hep
> evdeydi.
> Heryere birlikte giderdik, zaten öyle çok da gidilecek
> bir yer yoktu ki.
>
> En büyük eğlencemiz sokaklarda oynamaktı.
> Sokakta oynamak diye bir kavram vardı yani.
> Cafelerde, alış veriş merkezlerinde buluşmazdık.
> Okula arkadaşlarımızla gider, birlikte çıkar, oynaya,
> zıplaya yürüyerek
> gelirdik.
> Servis falan yoktu. Ayakkabılarımız eskirdi.
> Hatta öyle olurdu ki; çantalarımızı kaldırımlara
> koyar oyuna bile dalardık.
> Annelerimiz bu durumu bildiklerinden,
> kardeşlerimizle bizlere ekmek arası bir şeyler hazırlar
> gönderirdi.
> Mahallemizdeki teyzeler annemiz gibiydi. Susayınca girer
> evlerine su
> içerdik.
> Ya da pencereden bir sürahi bir bardak uzatır, hepimiz
> aynı bardaktan kana
> kana içerdik.
> Kısacacı evine girip gelen (ki sadece çişi gelen
> giderdi evine) elinde
> mutlaka yiyecekle dönerdi.
> Anneleri o arada çocuğuna verdiği şeyden bizlere de
> gönderirdi.
> Bu bazen bir kurabiye bazen bir meyve olurdu.
>
> Cebimizde harçlığımız olduğunda düşmesin diye
> çıkarır çantamızın üstüne
> koyar oyun bitince geri alırdık.
> Çok garip ama kimse almazdı. Sokaklarımız evimiz kadar
> güvenli idi.
> Düşünce kaldırırlar, kavga edince barıştılırdık.
> Polisler gelmezdi
> kavgalarımıza, zabıtlar tutulmazdı.
> Sonra kavgalarımız da öyle ustura, falçata ile olmaz,
> onlar nedir bilmezdik bile, asla kanla falan da bitmezdi,
> en fazla saçlarımızdan çeker, hayvan adları sayar,
> tekme atar, yine oyuna
> dalardık.
> Birbirimizin suyundan içer, elmasına diş atardık.
> Misket oynamaktan parmaklarımız kanar yine de mikrop
> kapmazdık.
> Azar işitip, acillere taşınmazdık.
> Düşerdik ekmek çiğner basarlardı alnımıza, oyuna
> devam ederdik.
> Röntgenlere, ultrasonlara girmezdik.
>
> Ben bizim çocukluğumuzu çok özledim.
> Sokaklarımız ruhsuzlaştı sanki..
> Komşumu tanımıyorum ama evinin camında temizliğe gelen
> kadını haftada bir
> görür kolay gelsin der konuşurum.
> Onun dışında orada kim oturur hiç bilmem.
> Evimizi kendimiz temizlerdik, kapı silmece ; bilmem kaç
> kuruş
> hepimizin elinde bezler güle oynaya bitirirdik işleri.
> Evlerimiz var içinde yaşayan yok.
> Parklarımız var içinde oynayan çocuk yok.
> Ama her yıl sökülüp yenilenen kaldırımlar, lüks
> binalar, ışıl ışıl
> vitrinler, girip çıkan yapay insanlar...
> Ruh yok, buz gibi buz, bu biz değiliz..
>
> Tahta iskemlelerimiz de oturan yaşlılarımız, onlara
> dede, nene diye hatırını
> soran çocuklarımız yok oldu.
> Ben kapılarında '' vale '' lerin,
> '' bady '' lerin beklediği yerlerden hep
> korkmuş çekinmişimdir.
> Kapısını çarparak örtüyor diye çocuğuna kızıp,
> taksidini bitiremediği
> arabanın anahtarını, hiç tanımadığı birine vermek
> ters gelir bana.
> Benim değildir bu kültür.
> Ne ruhuma, ne kültürüme ne de cüzdanıma hitap eder.
> Nedir bunlar?
> Reklamlarla desteklenen beyni, ruhu ele geçirilmiş
> insanlar olduk.
> Birbirimize yabancı, yalnızlıklarımızla yaşar olduk.
> İyi de neden böyle olduk ?
> Biz mi istemiştik? Yoksa hak mı ettik?
> ya sizce ?